SAĞLIK KURULUŞLARINDAN KADEMELİ OLARAK YARARLANMANIN ÖNEMİ VE GEREKLİLİĞİ
Birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumları hangileridir?
Hem 30.5.2003 tarihli Tebliğ, hem Sağlık Bakanlığınca yayımlanan 05.06.2003 tarihli Genelge hem de yine Sağlık Bakanlığınca 15.8.2003 tarihinde yayımlanan Genelgeye göre,
Birinci basamak resmi sağlık kuruluşu ifadesinden;
- Resmi kurum tabiplikleri,
- Sağlık ocağı,
- Verem savaş dispanseri,
- Ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezi,
- Sağlık merkezi,
- SSK sağlık istasyonu ve dispanseri anlaşılır.
Birinci basamak özel sağlık kuruluşu ifadesinden;
- Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik kapsamında açılan özel poliklinikler anlaşılacaktır.
Hekimlerin, mesleklerini serbest olarak icra etmek üzere münferiden açtıkları muayenehaneler bu kapsam dışındadır.
İkinci basamak resmi sağlık kurumu ifadesinden;
- Eğitim ve araştırma hastanesi olmayan Devlet Hastaneleri,
- Özel Dal Hastaneleri,
- SSK Hastaneleri ve
- Diğer resmi kurum hastaneleri anlaşılır.
İkinci basamak özel sağlık kuruluşu ifadesinden;
- Özel Hastaneler Yönetmeliği'ne göre ruhsat almış özel hastaneler ile
- Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik kapsamında açılan özel tıp merkezleri ve özel dal merkezleri anlaşılacaktır.
Üçüncü basamak sağlık kurumu ifadesinden;
- Eğitim ve araştırma hastaneleri,
- Özel dal eğitim ve araştırma hastaneleri ile
- Üniversite hastaneleri anlaşılacaktır.
İnsanı hedef
alan ve insanın sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmesini amaçlayan sosyal
politikalar içerisinde, sağlık politikasının doğrudan insan yaşamı ile ilgili
oluşu, sağlık hizmetlerinin önemini ortaya koymaktadır. Toplumlarının sağlık
sorunlarını çözmeyi amaçlayan tüm ülkeler, yeterli düzeyde sağlık hizmetini
sağlamak ve bunu herkese eşit şekilde sunabilmek için çeşitli önlemler almak
zorundadırlar. Emeklilik ve sağlık hizmetlerinin düzeyini belirleyen temel
unsurlar ise, ülkenin gelişmişlik düzeyi ve devletin kaynakları olduğu kadar,
sosyal politika kurumlarının toplumsal ve siyasi tarih içinde nasıl bir gelişim
gösterdiğidir. Sağlık alanındaki gelişmelerin önemi bireyi olabildiğince uzun
ve sağlıklı yaşatmaktan daha önemli bir konunun bulunmadığı düşüncesinden
kaynaklanmaktadır. Sosyal devlet anlayışının gelişmesi ile birlikte sağlık
hakkı temel ve evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Sağlık
hakkı, kişinin devletten, sağlığının korunmasını, ihtiyaç duyduğunda tedavi
edilmesini, iyileştirilmesini isteyebilmesini ve toplumun sunduğu imkânlardan
yararlanabilmesini ifade etmektedir. Herkesin beden ve ruh sağlığı içinde
yaşama hakkı bulunmaktadır. Devlet de tüm vatandaşlarının beden ve ruh sağlığı
içinde ve insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamalarını sağlamakla görevlidir.
SAĞLIK HAKKININ TANIMI VE UNSURLARI
Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) Anayasası (WHO, 1946), sağlığı bedensel, ruhsal ve toplumsal tam bir
iyilik hali olarak tanımlamakta, sağlığın her insanın temel bir hakkı olduğunu
vurgulamakta ve hükümetleri insanların sağlığından sorumlu tutmaktadır. DSÖ
Anayasası sağlığa bir Türkiye’de Sağlık Reformlarının Sağlık Hakkı Açısından
Değerlendirilmesi 137 sosyal hak, sağlık hizmetlerine kamusal bir hizmet olarak
bakmakta, sağlığın sosyal ve ekonomik belirleyicilerini vurgulamaktadır
(Dedeoğlu, 2009:195). DSÖ Anayasası’na göre en yüksek düzeyde ulaşılabilir olan
sağlık standardından yararlanmak, her insanın temel bir hakkıdır ve sağlık
hakkından yararlanmada, “ırk, din, siyasal düşünce, ekonomik ve sosyal durum”
bakımlarından, kişiler arasında bir ayrımcılık yapılamaz. Sağlık hakkı, bu en
yüksek sağlık standardından insanların eşit şekilde faydalanmasına olanak
tanıyan bir sağlık sistemine sahip olma hakkını gerektirmektedir
Sağlık hakkı, sağlık hizmetlerinde mevcudiyet,
erişilebilirlik, kabul edilebilirlik ve kaliteolmak üzere dört temel standardın
yerine getirilmesini ifade etmektedir. Mevcudiyet; sağlık kuruluşları ile
sağlık mal ve hizmetlerinin nicel olarak yeterli olmasını ifade etmektedir.
Erişilebilirlik; ayrımcılık yapmamayı, fiziksel ve ekonomik ulaşılabilirliği ve
bilgiye erişimi gerektirmektedir. Ayrımcılığın olmadığı sağlık hizmetleri,
sağlık kurumları ile sağlık mal ve hizmetlerinin başta en korunmasızlar olmak
üzere herkes için erişilebilir olmasını ifade etmektedir. Erişilebilir bir
sağlık Türkiye’de Sağlık Reformlarının Sağlık Hakkı Açısından Değerlendirilmesi
139 hizmeti, toplumun tüm kesimleri için fiziksel olarak güvenle ulaşılabilir
düzeyde ve yaygınlıkta olmayı gerektirir. Ayrıca ekonomik anlamda erişilebilir
sağlık hizmetleri ile ilgili konularda herkesin bilgi arama, alma ve açıklama
hakkı bulunmaktadır. Kabul edilebilirlik standardı ise, tüm sağlık mal ve
hizmetlerinin toplumsal cinsiyete ve yaşam döngüsü ihtiyaçlarına bağlı olduğu
kadar; etik ve kültürel değerlere uygunluğa da duyarlı olmasıdır. Kalite
standardı, sağlık hizmetlerinin bilimsel ve tıbbi olarak uygun ve en yüksek
kalitede olması gerekliliğini ifade etmektedir (Tahmazoğlu Üzeltürk,
2012:18-21; Aksoy, 2013:839). Sağlık hakkı diğer haklarda olduğu gibi
devletlere üç düzeyde yükümlülük getirmektedir. Bunlar saygı duyma, koruma ve
yerine getirme yükümlülükleridir. Saygı duyma yükümlülüğü devletin sağlık
hakkını ihlal etmemesi anlamına gelmektedir. Devlet sağlık hakkından
yararlananları engellememeli ya da sınırlamamalıdır. Koruma yükümlülüğüne göre
devlet sağlık hakkının başkaları tarafından ihlal edilmesini önler. Devlet
bunun için önlemler alırken üçüncü şahısların tıbbi malzeme ve ilaçları
pazarlamalarını denetleyecek sistemleri de uygulamalıdır. Yerine getirme
yükümlülüğü devletin sağlık hakkından yararlanmayı sağlamak adına pozitif
adımlar atmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülükler göz önünde
bulundurulduğunda devletlerin, sağlık hakkının yerine getirilmesi bakımından
serbest bırakılması, bu hakkın içeriğinin boşaltılması anlamına gelebilecek
uygulamalara neden olacaktır. Başka bir ifade ile devletin sağlık hakkı
konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmesi, hakkın kullanılabilir kılınması
açısından hayati bir öneme sahiptir (Aksoy, 2013:839-840). Saygı, koruma ve
yerine getirme yükümlülüklerinin, sağlık hakkı da dâhil olmak üzere, sosyal
haklara ilişkin devletlerin yükümlülükleri konusunda uluslararası insan hakları
hukukunda giderek yerleşmekte olan bir standart olduğu görülmektedir. Bu
durumun, devletlerin insan haklarına ilişkin ödevleri konusunda, öncelikle BM
sisteminde gelişen ve giderek yaygınlaşan bir kabul gördüğü belirtilebilir
(Temiz, 2014:176). Sağlık hakkının güvence altına alınması ve çerçevesinin
belirlenebilmesi açısından bazı ulusal ve uluslararası düzenlemelere değinmek
gerekmektedir. Bunlardan ilki olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne 140
SOSYAL GÜVENLİK DERGİSİ • JOURNAL OF SOCIAL SECURITY• 2015 / 1 göre herkesin,
kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi
bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve
kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına
sahiptir. Anaların ve çocukların özel bakım ve yardım görme hakları
bulunmaktadır. Bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olsunlar,
aynı sosyal güvenceden yararlanırlar. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bir
yaptırım gücüne sahip olmasa da, sağlık hakkının gerek ulusal, gerekse
uluslararası alanda hukuksal anlamda tanınması yolunda atılmış çok önemli bir
adımdır (Aksoy, 2013:840). Türkiye’de sağlık hakkı ile ilgili düzenlemelere ise
ilk olarak 1961 Anayasası’nda yer verilmiştir. Bu nedenle izleyen bölümde 1961
Anayasası ve 1982 Anayasası’ndaki sağlık hakkı ile ilgili düzenlemelere yer
verilmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder